AÇ KALPLER FİLMİ VE AÇMAZLARI
Annelik toplumun genel kabulünü içeren kurallar ve sınırlar olmadan da zor bir olgu. Bu sınır ve kabuller daha zor hale getiriyor. Üstelik anneliğin annelerle manipülasyonuna son dönemde eklenen ekolojik, psikolojik, ekonomik kaygılar kadınların çocuklarını büyütürken iç güdüleriyle hareket etmelerini imkansız hale getiriyor.
2014 yapımı Aç Kalpler filminde çok farklı bir bakış açısıyla işlenen bu konu beni de bu konuda düşünmeye itti. Filmde kendine ve bebeğine vegan bir diyet uygulayan Mina genel kabullerin duvarına çok sert çarpar. Bu darbeyle hem evliliği hem anneliği hem de hayatı sınanır. Yargıya yer vermeden durumu anlatan film sizi bir yığın soruyla ortada bırakır. Belli zamana kadar dış dünya ile karşılaşmasına izin vermeyen, hayvani gıda yedirmeyen, yediğinde de sindirmeden atılmasını sağlayan Mina ilk bakışta bize oldukça radikal gelir. Gelişiminin geride olduğunu söyleyen kocasına bu bir yarış değil der. Doktora götürmeyi, ilaç vermeyi reddeder. Siz de izlerken babaya hak verirsiniz, ister istemez. Bebeğin besine, güneşe, doktora ve zaman zaman ilaca ihtiyacı olduğunu düşünürsünüz. Bir tür akıl hastalığı, doğum sonrası depresyon gibi durumlar gelir aklımıza. Oysa mutlu görünür Mina, bebeğiyle ilgilenmekten hoşnuttur, onun için çatıda bir sera yapmıştır, tutarlı davranmaktadır. Bebek de normal gözükür. Ama modern dünyanın alıştığımız kurallarına ille de herkes uyum sağlamalı mıdır? Kadınlık ve annelik içgüdülerimizi, dünya görüşümüzü yadsıyıp; çoğunluğun görüşüne uyum sağlamak mı normaldir. Normal nedir? Normali ve anormali belirleyen toplumsal kuralları belirleyen koşulların meşruluğunun sağlam bir zemine oturduğuna kanaat getirmek mümkün müdür?
Kadınların dünya görüşünü yadsımak mı bu? Aynı kararı baba verseydi bu denli sert duvarlara çarpar mıydı? Bu kadar radikal kabul edilir miydi? Film beni ahlaki, psikolojik, sosyal ve hatta bilimsel açmazlarda bıraktı, ikilemlere sürükledi. Doğru ve yanlışın ne kadar iç içe ne denli ayrılmaz homojen bir olgu olduğunu hatırlattı. Genişleyen anlamların, çoklu bakış açılarının sadece doğruyu ve yanlışı değil iyiyi ve kötüyü de nasıl bin çiçekten oluşan bal gibi özümsediğini gösterdi. Binlerce tadın ve rahiyanın artık tek başına var olamaması gibi duyguların, kavramların, olguların da bir kavanoz balın içindeki tat ve koku notası olduğunu ve birbirinden bağımsız değerlendirmenin zorluğunu anımsattı.
Bir yanım bebeğin beslenmesini ve kilo almasını isteyen babaya sonuna kadar hak verirken diğer yandan belki de Mina’nın iç sesini dinlemesine izin vermeli diye düşündüm.
Başka bir soru daha zihnimi meşgul etti uzun süre; ebeveynlerin beslenme şeklini çocuklarına aktarması ne kadar doğruydu? Bebeği seçme yaşına gelene kadar nasıl beslemeli? Bunun dini, örfi, ideolojik fikirlerinizi empoze etmekten ne farkı var? Ebeveynin görevi bildiklerini öğretmek mi yoksa var olanları gösterip kendi yolunu seçmesine yardım etmek mi? Ve bu noktada ortaya çıkan ikilem ebeveyn olma hakkı yalnızca rehberlik edecek düzeye sahip kişilere özgü bir ayrıcalık haline mi gelmeli?
Film gün günden daha çetrefilli bir hal alan, insanları uzun uzun düşündüren ve çoğu kişinin artık biyolojik yeterliliklerinden bağımsız olarak kendilerini hazır hissetmemeleri ve kapasitelerini yeterli görmedikleri için anne- baba olmayı tercih etmedikleri çok anlamlı ve çok sorunlu post modern dünyada; bir bebeğin artık yalnızca size ait bir bebek olmadığı; karbon ayak izi, ekolojik sorunların parçası, küresel ısınmanın habersiz faili gibi bir çok kolektif suçla gözlerini açtığı hayat, üçü içinde girift bir çıkmaz.
Sonunda duruma bir başka annenin müdahale etmesi de yine farklı bakış açılarıyla okunacak bir durum. Anneliğin annelerle sınanması, anneliğin anneye müdahalesi eril sistemin kadınlar tarafından da beslenmesinin hem nedeni hem sonucu. Bizi kendi halimize bırakmayan toplum baskısının dişil yönü. Her şeyi beklediğimiz annelere yüklenen bir başka sorumluluk daha, ne kadar bağımsız görünse de; yatağını dahi toplayamayan beceriksiz erkeklerin arkasını toplama işini üstlenen annelerin, hayatını da toplama yetkisini de kendinde görmesi bizi şaşırtmıyor.